DOĞDUĞUM EV

doğduğum ev.
duvarları kerpiç bir köy eviydi.
ısınmayı kuzine soba ile sağlıyorduk. duvarları bitişik aynı avluya bakan bir köy eviydi orası.
önünde bugünün evlerine göre büyük bir avlusu vardı ve avlunun içerisinde küçük bir bahçe, büyükçe bir incir ağacı.
sonrasında o küçük bahçe yıkıldı, incir ağacı da kesildi. bulunduğu yere ise saya dediğimiz bir alan yapıldı. sayanın içerisinde ise, yemek pişireceğimiz bir ocak, kuru bakliyatları sakladığımız bir dolap, tuvalet, banyo, tabure üstüne oturarak elimizi, ayağımızı yıkayacağımız bir çeşme.
sonrasında yerine sayanın yapıldığı küçük bahçemiz yıkılsa dahi, o uzunca bitişik olan iki evimizin kenarlarında da bir bahçe vardı; içerisinde çeşit çeşit çiçekler, limon ağacı ve verimsiz bir fındık ağacı vardı. diğerlerinden ayrı küçük bir kısımda ise karanfil çiçekleri. onlara babaannem bakardı.
avlunun içerisinde yerden yükselen bir çeşme, hemen yanı başında tahtadan yapılmış bir tabaklık, tencerelik, içerisinde ise dışı kara kaplı tencerelerimiz. yemekler onların içerisinde odun ateşinde pişerdi.
yerden yükselen çeşmemizin hemen üstünde, terasa çıkan bir merdiven. terasa çıkıp köyü seyretmeyi çok severdim ve de efsanelere konu olmuş o dağı.
evimizin sokaktan içeriye giriş yaptığımız kapısı tahtadandı, arkasında ise tırkası vardı. kapının bugünkü gibi anahtar ile kilitlenen bir kilidi yoktu. geceleri sadece tırka ile kapıyı kilitlerdik. evden gideceğimiz zaman ise eski tip bir asma kilit kullanırdık.
bu iki parça evin birini genellikle kullanmazdık. orası düzeni kurulmuş daha düzgün bir evdi, orada doğmuştum. ama kullandığımızı hiç hatırlamıyorum.
ben, babaannem ile beraber evin diğer kısmı olan küçük evimizde yaşardık. iki odalıydı ve içerisinde ocak bulunan bir hol. odaların kapısı hole açılırdı. biz gün içinde küçükçe mutfağı olan odada otururduk. diğerinde ise yataklar, döşekler vardı. o odada uyurduk.
gün içerisinde oturduğumuz odada, biri sokağa, diğeri avluya bakan iki pencere, bir divan, etrafta üzerine oturalacak babannemin elleriyle kılıfını diktiği minderler vardı. kuzine soba bu odadaydı ve eskimek bilmeyen arçelik marka buzdolabı.
uyuduğumuz oda, sandıkların üstüne konmuş yatak ve döşekler dışında boştu ve avluya bakan iki penceresi vardı.
evin bulunduğu avludan giriş yaptığımız bir arazimiz vardı. evin hem yanında, hem arkasına doğru düşen uzunca bir arazi. orada üç dam vardı. birinde hayvanlar, birinde eski eşyalar, diğerinde ise at vardı.
arazinin içerisinde yine başka bir saya vardı. zaman zaman orada yemekler pişerdi, zaman zaman ise sabun yapıldığını hatırlıyorum. yine o arazinin içerisinde bir tuvalet ve banyo mevcuttu.
kullanmadığımız evin alt kısmında ise zeytinyağlarını depoladığımız bir yer vardı. kapısı araziye açılırdı.
hayatımın bebeklikten çocukluğa adım attığım 8 yılını bu evde geçirdim.