dünya çok farklı zamanlardan geçiyor bu günlerde. haberini ilk 2019'un aralık ayında çin'in vuhan şehrinden aldığımız koranavirüsün yeni nesil çocuğu olan covid-19 tüm dünyayı sardı. virüs, türkiye'ye ise bilinen tarih ile 11 mart 2020 tarihinde geldi. bu tarih ile ilgili bir çok şüpheler söz konusu, bunun sebebini ise yeterli test uygulanmamasına ve virüsü kapanların kendisinin grip olduğunu düşünmesinden kaynaklandığına dair söylemler ve yazılar her yerde dolaşmakta.
virüsün ilk haberini aldığımız gün, insanlar savaştaymışçasına marketlere saldırdı. şahsen ben haklı buluyorum insanları, çünkü biz gerçekten savaştaydık. ben stok yapmıyorum diyen dahi eminim ihtiyacının ötesinde bir şeyler aldı o ilk haberi aldığı tarihten itibaren veya sonraki günlerde. çünkü insanlar kendisinden ziyade ailesindeki kişileri de düşünüyordu; eşini, çocuğunu, annesini, babasını...
ayrıca ekonomisini, çünkü fiyat artışı olağandı ve insanların ekonomileri kısıtlıydı. ardı ardına fiyat artışları geldi...
bir çok ürün bulunamaz hale geldi.(maske, kolonya ve bazı yiyecekler gibi)
aradan zaman geçtikçe ülkedeki durumlar ve dünyadaki durumlar tuhaf haller almaya başladı. içimizde garip bir duygu durumu oluştu. vaka sayıları hızla artıyor, ölümler artıyor ve yasaklar ardı ardına geliyordu. ingiltere başbakanı'nın da dediği gibi "dünya, 2.dünya savaşından sonraki, en ciddi olayı yaşıyordu.". 2.dünya savaşından sonraki en büyük olayı yaşıyoruz diyen boris johnson'un koronavirüs testi de 27 mart günü pozitif çıktı. 2 nisan günü ise dünya genelindeki vaka sayısı bilinen rakamlarıyla 1 milyonu geçti. tabi bu bilinen rakamlarıyla, zira ekranlara çıkan çoğu bilim insanı vakaların bilinenden en az 10 kat fazla olduğunu dile getiriyordu.
koronavirüs zengin, fakir, sınıf, millet ayırmıyordu. bizim türklere bulaşmıyormuş diyenler de oldu ama virüs affetmedi, türkleri de kırdı geçirdi. virüs bulaşma konusunda ayrım yapmıyordu ama tedaviye ulaşma konusunda bir çok ayrım olduğuna dair dünyanın her yerinden farklı görüntüler geldi. hatta aşının bulunması aşamasında, ilk insan denemelerini afrikalılar üzerinde yapılmasını öneren doktorlar dahi oldu. virüs ayırım yapmasa da insanlar hala ayrım yapmak konusunda ısrarcıydı. devlet kontrolünde getirilen covid-19 testlerinin bazı kişilerin elinde oyuncak olduğuna dair görüntülerde bir bir sosyal medyada görülmeye başlandı.
insanlar ayrım yapmakta direniyordu, virüs ise ayrım yapmama konusunda direniyordu.
devletler desteklerini açıklamaya başladı. kimin kasası dolu, kiminki boştu gözler önüne geldi, şov bitmişti. devletler şlak şlak destek paketlerini açıklıyordu; milyar eurolar, trilyon dolarlar; bazı devletler ise iban veriyor ya da halkından maddi destek istiyordu (imf kayıtlarına göre ırak, lübnan, sri lanka, senegal ve güney afrika gibi).
ülkeler içine kapanmıştı, her ülke gücü kadar kendi dertlerini çözmeye çalışıyordu; bir yandan virüsü ortadan kaldırmaya, bir yandan ise halkını ayakta tutmaya, ekonomik destek vermeye çalışıyordu.
bu süreçte insanlar özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anladı, en azından kendi pencerelerinden. bu umut bi an için herkese yayıldı, acaba biz özgürlük hakkımızı istediğimizde bizlerin ne kadar haklı olduğunu anlamışlardır diye...
değinmeden geçemeyeceğim, dine yakın olanlar dine daha yaklaştı; dine uzak olanlar dinden daha da uzaklaştı. dünyanın her yerinde sayısını bilmediğim din, yine sayısını bilmediğim tanrı var. dinine yakın olanlar tanrılarına yalvardı, ondan ya da onlardan yardım istedi, ama tanrıları onlara henüz yardım etmedi. tüm gelişmeleri şu an için bilim sürdürüyor ve en nihayetinde tedaviyi ve çözümü bilim bulacak ama yine gidip onlar tanrılarına şükür edecekler. bilimi her zamanki gibi görmezden gelecekler.
bu notu da buraya ekleyim, bilim konusunda daima şüpheci olun çünkü bilim bunu gerektirir. şüphe olmaz ise bilim de olmaz. çünkü, bu süreçte bilim de kendisini yanlışlaya yanlışlaya ilerleme kaydetti. çünkü bilim bunu gerektiriyordu. en basitinden maskeyi sadece hastaların takması gerekiyor diyen bilim insanları, şu günlerde maskeyi herkesin takmasını öneriyor. dünya değişiyor, aynı virüsünde evrim geçirip değiştiği gibi, değişim kaçınılamaz. o yüzden sabit fikirli olmamaya çalışın, yeni fikirlere açık olun, sorgulamayı öğrenin, din dahi olsa sorgulayın. eğer sorgulamazsan, şüpheci yaklaşmazsan olduğun yerde sayar ve yok olur gidersin. bireysel olarak yok olmadığını düşünürsün ama devletini yok edersin, gelecekteki torununu yok edersin ya da köle yaparsın...
virüsün ilk haberini aldığımız gün, insanlar savaştaymışçasına marketlere saldırdı. şahsen ben haklı buluyorum insanları, çünkü biz gerçekten savaştaydık. ben stok yapmıyorum diyen dahi eminim ihtiyacının ötesinde bir şeyler aldı o ilk haberi aldığı tarihten itibaren veya sonraki günlerde. çünkü insanlar kendisinden ziyade ailesindeki kişileri de düşünüyordu; eşini, çocuğunu, annesini, babasını...
ayrıca ekonomisini, çünkü fiyat artışı olağandı ve insanların ekonomileri kısıtlıydı. ardı ardına fiyat artışları geldi...
bir çok ürün bulunamaz hale geldi.(maske, kolonya ve bazı yiyecekler gibi)
aradan zaman geçtikçe ülkedeki durumlar ve dünyadaki durumlar tuhaf haller almaya başladı. içimizde garip bir duygu durumu oluştu. vaka sayıları hızla artıyor, ölümler artıyor ve yasaklar ardı ardına geliyordu. ingiltere başbakanı'nın da dediği gibi "dünya, 2.dünya savaşından sonraki, en ciddi olayı yaşıyordu.". 2.dünya savaşından sonraki en büyük olayı yaşıyoruz diyen boris johnson'un koronavirüs testi de 27 mart günü pozitif çıktı. 2 nisan günü ise dünya genelindeki vaka sayısı bilinen rakamlarıyla 1 milyonu geçti. tabi bu bilinen rakamlarıyla, zira ekranlara çıkan çoğu bilim insanı vakaların bilinenden en az 10 kat fazla olduğunu dile getiriyordu.
koronavirüs zengin, fakir, sınıf, millet ayırmıyordu. bizim türklere bulaşmıyormuş diyenler de oldu ama virüs affetmedi, türkleri de kırdı geçirdi. virüs bulaşma konusunda ayrım yapmıyordu ama tedaviye ulaşma konusunda bir çok ayrım olduğuna dair dünyanın her yerinden farklı görüntüler geldi. hatta aşının bulunması aşamasında, ilk insan denemelerini afrikalılar üzerinde yapılmasını öneren doktorlar dahi oldu. virüs ayırım yapmasa da insanlar hala ayrım yapmak konusunda ısrarcıydı. devlet kontrolünde getirilen covid-19 testlerinin bazı kişilerin elinde oyuncak olduğuna dair görüntülerde bir bir sosyal medyada görülmeye başlandı.
insanlar ayrım yapmakta direniyordu, virüs ise ayrım yapmama konusunda direniyordu.
devletler desteklerini açıklamaya başladı. kimin kasası dolu, kiminki boştu gözler önüne geldi, şov bitmişti. devletler şlak şlak destek paketlerini açıklıyordu; milyar eurolar, trilyon dolarlar; bazı devletler ise iban veriyor ya da halkından maddi destek istiyordu (imf kayıtlarına göre ırak, lübnan, sri lanka, senegal ve güney afrika gibi).
ülkeler içine kapanmıştı, her ülke gücü kadar kendi dertlerini çözmeye çalışıyordu; bir yandan virüsü ortadan kaldırmaya, bir yandan ise halkını ayakta tutmaya, ekonomik destek vermeye çalışıyordu.
bu süreçte insanlar özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anladı, en azından kendi pencerelerinden. bu umut bi an için herkese yayıldı, acaba biz özgürlük hakkımızı istediğimizde bizlerin ne kadar haklı olduğunu anlamışlardır diye...
değinmeden geçemeyeceğim, dine yakın olanlar dine daha yaklaştı; dine uzak olanlar dinden daha da uzaklaştı. dünyanın her yerinde sayısını bilmediğim din, yine sayısını bilmediğim tanrı var. dinine yakın olanlar tanrılarına yalvardı, ondan ya da onlardan yardım istedi, ama tanrıları onlara henüz yardım etmedi. tüm gelişmeleri şu an için bilim sürdürüyor ve en nihayetinde tedaviyi ve çözümü bilim bulacak ama yine gidip onlar tanrılarına şükür edecekler. bilimi her zamanki gibi görmezden gelecekler.
bu notu da buraya ekleyim, bilim konusunda daima şüpheci olun çünkü bilim bunu gerektirir. şüphe olmaz ise bilim de olmaz. çünkü, bu süreçte bilim de kendisini yanlışlaya yanlışlaya ilerleme kaydetti. çünkü bilim bunu gerektiriyordu. en basitinden maskeyi sadece hastaların takması gerekiyor diyen bilim insanları, şu günlerde maskeyi herkesin takmasını öneriyor. dünya değişiyor, aynı virüsünde evrim geçirip değiştiği gibi, değişim kaçınılamaz. o yüzden sabit fikirli olmamaya çalışın, yeni fikirlere açık olun, sorgulamayı öğrenin, din dahi olsa sorgulayın. eğer sorgulamazsan, şüpheci yaklaşmazsan olduğun yerde sayar ve yok olur gidersin. bireysel olarak yok olmadığını düşünürsün ama devletini yok edersin, gelecekteki torununu yok edersin ya da köle yaparsın...
Photo by 🇨🇭 Claudio Schwarz | @purzlbaum on Unsplash |