güneşten fazla mesai yapıyoruz...
sabah, gün aydınlanmadan bizi uyandıran sisteme lanet olsun.😃
finlandiya bilim insanları yaptığı araştırmayı sleep dergisinde yayımladı ve çıkan sonuçlar şöyle:
-araştırma, 30 yaş üstü 1875 kadın ve 1885 erkek üzerinde gerçekleştirildi.
-elde edilen veriler bu kişilerin devletin sağlık veri tabanındaki verileri ile karşılaştırıldı.
ve sonuç olarak günde 7-8 saat uyuyan kişilerin 5 saatten az ve 10 saatten fazla uyuyan insanlara göre daha az hasta raporu aldıkları ortaya çıktı.
bu sonuç, ortalama bir veri olmak ile beraber, her kişinin kendine uygun ideal bir uyku süresi olduğunu da bu bilim adamları belirtmeden geçmedi.
bu araştırma, finlandiya'da gerçekleşti. finlandiya, gündüz (aydınlık) süresinin uzun olduğu ülkelerden biri; bunu mutlaka söylemeliyim. sebebi ise karanlıkta salgılanan 'melatonin hormunu'. melatonin hormonu, insanın biyolojik ritmini güneş ışığına senkronize eder. doğal olarak finlandiya'da yaşayan bir kişi ile, türkiye'de yaşayan bir kişinin uyku düzenin farklı olması olağan bir şey.
bu kadar bilimsel veri yeter.😃
modern kölelik sisteminin bir parçasıyız...
"eti senin, kemiği benim!" diye köle sisteminin çarklarından biri olan eğitime teslim ediliyoruz.
sonrasında ne mi oluyor? tabi ki de düşünmekte güçlük çeken, sorgulamaktan yoksun, örümcek kafalı modern köleler oluyoruz.
sonra o sistemin sahipleri, bizim etimizden, sütümüzden, kılımızdan, tüyümüzden yararlanıyor...
sanayi devrimi öncesi, çok da standart çalışma süresi diye bir şey yoktu. insanların büyük çoğunluğu kırsalda yaşayıp tarım ile uğraşıyordu ve erken kalkan, yol alıyordu (daha çok hasat). insanlar saatlerini ve zamanlarını hasat edecekleri ürüne göre ayarlıyordu.
sanayi devrimi ile beraber modern kölelik ve modern sömürü başladı. çalışma süresini 20 saat olarak belirlediler ve insanlara uyumaları için sadece 4 saat süre bıraktılar. insanların sosyal hayatları yoktu! birbirleri ile oturup konuşabilecek vakitleri bile yoktu! bugünün sürekli ışık altında tutulan tavuklarına benzetiyorum: daha fazla yumurta, daha fazla et...
ve bir gün geldi, işçi sınıfı ayaklandı! 19.yy'da ayaklanan işçi sınıfının aradığı ilk hak, çalışma sürelerinin azaltılması üzerine oldu. işçi sınıfının verdiği mücadeleler sonuç verdi.
18 saat...
16 saat...
12 saat...
bugün, standart olarak ulaşılan günlük 8 saat çalışma talebini ilk olarak avustralya işçi sınıfı, 1856'da greve giderek göstermiştir.
daha sonra, 1866'da amerikalı işçiler kölelikten kurtulmak için günlük çalışma süresinin 8 saat olması yönünde mücadele kararı almıştır.
tam 20 yıl sonra 1886 yılı 1 mayıs günü amerikalı işçiler, "sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse!" sloganı ile genel greve gitmişlerdir. ardından bu mücadeleyi evrenselleştirmek için 1 mayıs'ı "uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kabul etmiştir.
işçi sınıfının verdiği mücadeleler sonuç vermiş ve 2.dünya savaşı sonrası 8 saatlik çalışma süresi yaygınlaşmıştır.
türkiye'de ise, 1960 ve 1970'li yıllarda yükselen işçi sınıfının mücadeleleri sonucu 1971 yılında 1475 sayılı iş kanunu ile birlikte günlük çalışma süresi 7.5 saat olarak belirlenmiş.
bu kanuna kurala uyanlar ise, sınırlı ölçüde! işçi sınıfının mücadeleleri sonucunda büyük kazançlar elde edilse dahi, hala sömürü ve kölelik devam ediyor.
dünya ise çok hızlı değişiyor. artık insanların bedenlerinden çok beyinlerine ihtiyaç duyuluyor. gün geçtikçe bedene ihtiyaç azalacak, yer ve zamana da ihtiyaç duyulmayacak.
doğal olarak, çalışan kişiden daha fazla verim alabilmek için kişinin motivasyonuna, dinlenmesine, eğitimine, sosyal olabilmesine daha çok dikkat edilecek. en azından ben öyle olmasını umut ediyorum! bizler göremesek de.😃
örneklerinin haberlerini almaya başladık. iskandinav ülkeleri, halkının daha sosyal olabilmesi için çalışma sürelerine yeni düzenlemeler getiriyor. bazı üst düzey firmalar, çalışanları için sosyal ortamlar yaratıyor, motivasyon kaynağı oluşturuyor, esnek çalışma saati ve esnek çalışma yeri imkanı veriyor. bu günler de gelecek...
bedenimizin ihtiyaç duyduğu kadar uyuyabileceğiz.
ailemiz, arkadaşlarımız ve kendimizle daha fazla vakit geçirebileceğiz.
gelişimimize, huzurumuza daha çok özen göstereceğiz.
bunlar olacak, fakat çok fazla insan elemine edilecek. çürük, çarık ayrılacak aradan! çünkü dünya nüfusu artıyor, iş gücüne ise ihtiyaç azalıyor. bu durumda iyiler, diğerlerinin içerisinden sivrilecek. bunun için kendi gelişiminize katkı yapın, özelliklerinizi arttırın ki size dayatılan bir çalışma süresi olmasın, her gün gitmek zorunda olduğunuz bir iş yeri olmasın...
sabah, gün aydınlanmadan bizi uyandıran sisteme lanet olsun.😃
finlandiya bilim insanları yaptığı araştırmayı sleep dergisinde yayımladı ve çıkan sonuçlar şöyle:
-araştırma, 30 yaş üstü 1875 kadın ve 1885 erkek üzerinde gerçekleştirildi.
-elde edilen veriler bu kişilerin devletin sağlık veri tabanındaki verileri ile karşılaştırıldı.
ve sonuç olarak günde 7-8 saat uyuyan kişilerin 5 saatten az ve 10 saatten fazla uyuyan insanlara göre daha az hasta raporu aldıkları ortaya çıktı.
bu sonuç, ortalama bir veri olmak ile beraber, her kişinin kendine uygun ideal bir uyku süresi olduğunu da bu bilim adamları belirtmeden geçmedi.
bu araştırma, finlandiya'da gerçekleşti. finlandiya, gündüz (aydınlık) süresinin uzun olduğu ülkelerden biri; bunu mutlaka söylemeliyim. sebebi ise karanlıkta salgılanan 'melatonin hormunu'. melatonin hormonu, insanın biyolojik ritmini güneş ışığına senkronize eder. doğal olarak finlandiya'da yaşayan bir kişi ile, türkiye'de yaşayan bir kişinin uyku düzenin farklı olması olağan bir şey.
bu kadar bilimsel veri yeter.😃
modern kölelik sisteminin bir parçasıyız...
"eti senin, kemiği benim!" diye köle sisteminin çarklarından biri olan eğitime teslim ediliyoruz.
sonrasında ne mi oluyor? tabi ki de düşünmekte güçlük çeken, sorgulamaktan yoksun, örümcek kafalı modern köleler oluyoruz.
sonra o sistemin sahipleri, bizim etimizden, sütümüzden, kılımızdan, tüyümüzden yararlanıyor...
sanayi devrimi öncesi, çok da standart çalışma süresi diye bir şey yoktu. insanların büyük çoğunluğu kırsalda yaşayıp tarım ile uğraşıyordu ve erken kalkan, yol alıyordu (daha çok hasat). insanlar saatlerini ve zamanlarını hasat edecekleri ürüne göre ayarlıyordu.
sanayi devrimi ile beraber modern kölelik ve modern sömürü başladı. çalışma süresini 20 saat olarak belirlediler ve insanlara uyumaları için sadece 4 saat süre bıraktılar. insanların sosyal hayatları yoktu! birbirleri ile oturup konuşabilecek vakitleri bile yoktu! bugünün sürekli ışık altında tutulan tavuklarına benzetiyorum: daha fazla yumurta, daha fazla et...
ve bir gün geldi, işçi sınıfı ayaklandı! 19.yy'da ayaklanan işçi sınıfının aradığı ilk hak, çalışma sürelerinin azaltılması üzerine oldu. işçi sınıfının verdiği mücadeleler sonuç verdi.
18 saat...
16 saat...
12 saat...
bugün, standart olarak ulaşılan günlük 8 saat çalışma talebini ilk olarak avustralya işçi sınıfı, 1856'da greve giderek göstermiştir.
daha sonra, 1866'da amerikalı işçiler kölelikten kurtulmak için günlük çalışma süresinin 8 saat olması yönünde mücadele kararı almıştır.
tam 20 yıl sonra 1886 yılı 1 mayıs günü amerikalı işçiler, "sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse!" sloganı ile genel greve gitmişlerdir. ardından bu mücadeleyi evrenselleştirmek için 1 mayıs'ı "uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kabul etmiştir.
işçi sınıfının verdiği mücadeleler sonuç vermiş ve 2.dünya savaşı sonrası 8 saatlik çalışma süresi yaygınlaşmıştır.
türkiye'de ise, 1960 ve 1970'li yıllarda yükselen işçi sınıfının mücadeleleri sonucu 1971 yılında 1475 sayılı iş kanunu ile birlikte günlük çalışma süresi 7.5 saat olarak belirlenmiş.
bu kanuna kurala uyanlar ise, sınırlı ölçüde! işçi sınıfının mücadeleleri sonucunda büyük kazançlar elde edilse dahi, hala sömürü ve kölelik devam ediyor.
dünya ise çok hızlı değişiyor. artık insanların bedenlerinden çok beyinlerine ihtiyaç duyuluyor. gün geçtikçe bedene ihtiyaç azalacak, yer ve zamana da ihtiyaç duyulmayacak.
doğal olarak, çalışan kişiden daha fazla verim alabilmek için kişinin motivasyonuna, dinlenmesine, eğitimine, sosyal olabilmesine daha çok dikkat edilecek. en azından ben öyle olmasını umut ediyorum! bizler göremesek de.😃
örneklerinin haberlerini almaya başladık. iskandinav ülkeleri, halkının daha sosyal olabilmesi için çalışma sürelerine yeni düzenlemeler getiriyor. bazı üst düzey firmalar, çalışanları için sosyal ortamlar yaratıyor, motivasyon kaynağı oluşturuyor, esnek çalışma saati ve esnek çalışma yeri imkanı veriyor. bu günler de gelecek...
bedenimizin ihtiyaç duyduğu kadar uyuyabileceğiz.
ailemiz, arkadaşlarımız ve kendimizle daha fazla vakit geçirebileceğiz.
gelişimimize, huzurumuza daha çok özen göstereceğiz.
bunlar olacak, fakat çok fazla insan elemine edilecek. çürük, çarık ayrılacak aradan! çünkü dünya nüfusu artıyor, iş gücüne ise ihtiyaç azalıyor. bu durumda iyiler, diğerlerinin içerisinden sivrilecek. bunun için kendi gelişiminize katkı yapın, özelliklerinizi arttırın ki size dayatılan bir çalışma süresi olmasın, her gün gitmek zorunda olduğunuz bir iş yeri olmasın...
Photo by Adi Goldstein on Unsplash |