GERÇEK, BU ÜLKENİN GÜNDEMİNDEN GİDELİ ÇOK OLDU!

türkiye’de bir süredir en çok yitirdiğimiz şeyin ne olduğuna dair kendime sık sık sorular soruyorum. ahlak mı, adalet mi, vicdan mı? aslında bunların hepsini kapsayan tek bir kelime var: hakkaniyet.

artık kimse “doğru olan nedir?” sorusunun cevabını aramıyor. herkes kendi mahallesinin adamını korumanın, kendi fikrini savunmanın, kendi çıkarını gözetmenin derdinde. ülke, büyük bir vicdan kaybının sessiz tanığı.

kendi inancı sorgusuz sualsiz doğru; asla ama asla bunda bir sorun olamaz ve sorgulanamaz. sanki avrupa’yı karanlık çağdan çıkaran şey, inancın sorgulanması ve düşüncenin özgürleşmesi değilmiş gibi…

bizde her düşünce, kendini mutlak doğru ilan ediyor. İnsanlar hiç düşünmeden, öfkeyle, hınçla, tarafgirlikle esip gürlüyor; “şöyle yapmalı, böyle yapmalı” diyerek kendini yargı dağıtan kişi ilan ediyor.

güç zehirlenmesini, daha güç eline geçmeden bile yaşıyor.

iktidarın toplumu yıllardır sistemli biçimde kutuplaştırmasıyla birlikte, hakikatin yerini tarafgirlik aldı. insanlar gerçeği sorgulamak yerine, sadece duymak istediklerini duymayı tercih ediyor. hoşlarına giden her şey “doğru”, rahatsız eden her şey “yanlış” sayılıyor.

böyle olunca da ne adalet kalıyor, ne de ortak bir akıl.

ben bu yüzden türkiye’de siyaset konuşmaktan artık keyif almıyorum. çünkü siyaset, artık fikirlerin değil, mahallelerin çatıştığı bir alan haline geldi. herkes kendi doğrusunu mutlak gerçek sayıyor ve karşısındakinin de buna “he” demesini bekliyor.

gerçek, bu ülkenin gündeminden gideli çok oldu.